
Antik Atina’nın hareketli sokaklarında, ticaretin gürültüsü ve politikacıların hararetli tartışmaları arasında, insan düşüncesi üzerinde etkisi binlerce yıl boyunca yankı yapacak bir adam yürüyordu. Batı felsefesinin babası olarak sıkça anılan Sokrates, zamanının tipik bir bilgesi değildi. Hiçbir kitap yazmamış, hiçbir okul kurmamış ve kesinlikle hiçbir şey bildiğini iddia etmemiştir. Yine de, sürekli sorgulama yöntemi ve bilgelik arayışına olan sarsılmaz bağlılığı, insan bilgisi ve sorgulama alanında silinmez bir iz bırakmıştır.
Sokrates bugün tüm cevapları sağladığı için değil, bize doğru soruları nasıl soracağımızı öğrettiği için önemlidir. Sorgulama yöntemleri, etik ilkeleri ve bilgelik arayışına olan sarsılmaz bağlılığı ile felsefe dünyasına adına yazdıran Sokrates’in toplumdaki misyonunu ortaya koyan en önemli yönü, insanları kendi düşüncelerini sorgulamaya, erdemli bir yaşam sürmeye ve daha derin bir kendilik anlayışına ulaşmaya teşvik etmesidir. Tıpkı bir at sineği gibi, Atina’nın gözünde rahatsız edici olsa da, Sokrates, toplumun moral temellerini sürekli sorgulayarak, bireylerin ve şehrin daha iyiye ulaşmasını sağlamaya çalışan bir “uyandırıcı” rolü üstlenmiştir. Peki, Sokrates kendisini neden bir at sineğine benzetir?
SOKRATES’İN AT SİNEĞİ METAFORU
Sokrates, Apology (Savunma) adlı eserinin bir noktasında felsefi araştırmalarının Atina’nın ahlaki sağlığı için can sıkıcı ama gerekli olduğu gerçeğini temsil etmenin bir yolu olarak kendisinden bir at sineği olarak bahseder. Bu benzetmeyle, felsefi sorgulamalarının rahatsız edici ama Atina’nın ahlaki sağlığı için gerekli olduğunu anlatmak ister. Bu noktayı açıklamak için şöyle der:
“Bu şehre tanrı tarafından bağlandım. Büyük ve soylu ama büyüklüğünden ötürü biraz ağırkanlı olan bir ata konmuş bir at sineği gibi; bu atın harekete geçirilmesi gerekiyordu.”
Burada dikkat çekici olan, Sokrates’in sineğin dürtüklediği “at”ı sadece “biraz ağırkanlı” olarak tanımlaması değil, aynı zamanda onun “soylu” olduğunu da söylemesidir. Bu da hayvanın büyük bir potansiyele sahip olduğunu ima eder—sadece bu potansiyelin yeniden uyandırılması gerekmektedir.
Sokrates’in Atinalı yurttaşları için yaptığı şey de tam olarak budur: Onları kendi eksiklikleriyle ve potansiyelleriyle yüzleşmeye zorlayarak erdemlerini uyandırır. Bu nedenle Atinalılar onu bir baş belası, toplumun yakasını bırakmayan bir at sineği olarak görürler. Ancak Sokrates, bu sinek ve at arasındaki metaforu sunarak, jüriye şunu hatırlatır: Onun görünürde rahatsız edici olan davranışları, aslında topluma fayda sağlar; çünkü insanları daha erdemli olmaya çabalamaya zorlar.
FİLOZOFUN AT SİNEĞİ SENDROMU
“At sineği” metaforu aynı zamanda filozofun bireysel ve toplumsal yönleri arasındaki çatışmayı ortaya koyar. İyi bir insan olmakla iyi bir yurttaş olmak arasında var olan çelişki. Sokrates’e göre, “sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez”, bu nedenle, her bireyin toplum ve kendisi hakkında hakikati aramakla yükümlü olduğu düşünülür. Ancak, bireyin kendini keşfetme görevi, şehirle olan etkileşimine bağlıdır. Ne yazık ki, filozofu kamu yararı açısından rahatsız edici kılan da tam olarak bu faaliyettir. Onun sorgulamaları, şehrin meşruiyetini kazandığı ahlaki temelleri sürekli sorguladığı için, toplumu defalarca rahatsız eder. Ortaya çıkan çelişkiler, şehrin kendi eksikliklerinin sürekli bir hatırlatıcısı olarak işlev görür. Böylece, en sonunda, at sineği de ezilir.
Sokrates’in bir vatandaş olarak görevi, Atina’yı yasalarına olan saygıyı zayıflatacak eksiklikler konusunda uyandıran bir “at sineği” olmaktır. Filozof olarak ise, yasama organlarını tutkularını kontrol altına alıp, İyi’yi doğru bir şekilde değerlendirmeye yönlendirmesi gerekir. Bunu yaparak, Sokrates, iyi bir vatandaş ve iyi bir insan olma görevleri arasında tutarlılık bulmayı başarır. Sürekli olarak şehrin sağlığını tehdit eden toplumsal hastalıkları teşhis ederek, şehir için yararlı bir rahatsızlık haline gelir.
FELSEFİ MİRASI
Sokrates’in mirası, yalnızca Atina’yla sınırlı kalmamış, Batı felsefesinde ve dünya çapında derin izler bırakmıştır. Felsefi mirası, yalnızca eski Yunan’ın değil, tüm insanlık tarihinin düşünsel gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır. Sokrates’in “bilgim yalnızca şudur: hiçbir şey bilmediğimi bilmek” (Platon, Apology, 21d) şeklindeki ünlü ifadesi, modern bilimsel ve felsefi düşünceye büyük katkılarda bulunmuş, bilgiyi arayışın ve mütevazılığının önemini vurgulamıştır.